Yeşil Hoca

Kitab-üd Dua
İslam'da Nikah Eserler Hac

 

DUA NEDİR ?

     Ey hakîkat yolcusu !
     Duâ: İbâdetlerin en büyüğü olup, vâsıtasız, doğrudan doğruya gönlü Allah'a rabt etmekdir.
Evet, duâ: Hakk'a karşı insanın aczini i'tiraf ve bu aczi dolayısıyle:
    "Ya Rabbi!
     Ben yokum sen varsın" diye hâlini arz etmektir. Ve kendisinin acz ve zavallılıktan, gerek nefsinin ve gerek âfâkın ezmesinden Allah'ın yed-i Sübhânîsi ile kurtulması için yalvarmakdır.
    Duâ: Tav'an Hakk'a boyun kesmekdir.
Yine Duâ: Tevekkülde, teslimde, tefvîz-i umûrda, kazâya rızâda, belâya sabırda lisânen ve hâlen Hakk'a inkıyâd etmek, Hak'dan yardım dilenmekdir.
    Burada dikkat edelim:
    Her ibâdetde kemâle ermeyenler içün az çok vücud şâibesinden eser bulunabilir. Fakat duâda dâima mahviyyet olduğu içün, abdiyyet iktizâsı da bunu îcâb ettiğinden duâ, ind-i ilâhî'de kulun çabuk terfi'ine sebeb olur.
    Ey Mü'minler!
    Şunu iyi bilmek lazımdır ki : Hakk'ı yâd etmek, tesbîh u tahmîd, tehlil, tekbir, salâvat ve istiğfar, duânın esaslarındandır.
Cenâb-ı Hak Kitâb-ı Kerîm'inde; evet, elfâzı füsehâyı, ma'nâsı urefâyı hayretde bırakan, ilimlere mevzu', san'atlara model veren, hasmını ondört asırdan beri muârazaya da'vet edip dâima ilmen ve aklen tepeleyen, her zaman genç ve dinç bulunan, "Dâima okunacak" ma'nâsiyle isimlenen Kur'ân-ı Mübîn'inde: "Bana duâ edin de size cevab vereyim"
(Fezkürûnî ezkürküm):
"Hemen beni anınız, sizi anayım." (Vezkürullahe kesiyren), (Ve lezikrullahi ekber): " Şânıma lâyık şekilde anınız" diye buyurmuşlardır.
Şimdi bu tenezzülât-ı Sübhânî karşısında makan-ı insâniyyete kadem basan kimseninO'na nasıl kulluk etmesi, şükürde bulunması kendisinin irfânına terkolunmuştur. Sonra bu iltifât-ı İlâhî'de öyle bir ta'lîm-i Rabbânî vardır ki: İnsânın kendisinden küçük gördüğüne karşı ahlak-ı İlâhiyye ile tahallûk edip rahîm ve şefîk olması hususuna da işâret edilmişdir.
Beşeriyyeti zulmetden nûra çıkaran Şâh-ı Rüsül Cenâb-ı Muhammed(Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimiz, Zât-ı Ehadiyyetin lisânına tercemân olarak Cenâb-ı Hakk'ın emrinden buyuruyorlar :
"Bir kul ihlâs-ı tâm ile içinden beni anacak olursa, ben de o kulu husûsiyetle anarım. Bana bir karış yaklaşmak isterse ben ona bir arşın yaklaşırım, yürüyerek gelene sür'atle icâbet ederim."
Şu açık ikrâm-ı İlâhî'den anlaşılıyor ki, kuldan ikdam olursa Hak'dan ikbâl muhakkakdır.
    Yine buyuruyor :
                                     (Seb'atün yuzıllühümullahü fiyzıllihî yevme lâ zılle illâ zıllüh):
    "Allahü Teâlâ yedi sınıf halkı, gölgesi olmayan günde kendi zıllinde gölgelendirir.
İşte o yedi sınıfdan birisi de Cenâb-ı Hakk'a ihlâs ile tanhâ yerde gözlerinden yaş akarak duâ edenlerdir."
Yine nuyurmuşlardır ki:
    "Hiçbir kimse yoktur ki, abdestini aldıktan sonra gözlerini Semâ'ya doğru kaldırarak:
(Eşhedü en lâ ilâhe illâllah vahdehû lâ şeriyke lehû ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve resûlüh) desin de kendisine Cennet kapıları açılmasın.
    Ey hakîkat yolcusu !
    Yukarıda söylediğimiz gibi, duâlarda ve ibâdetlerde ihlâs ve niyyet esasdır.
Sonra bu duâların helâl kazanılan kazancın helâl lokmasından alınan kuvvetle yapılması da şartdır.
Meselâ dedikoduyu i'tiyâd eden, âdetâ ondan zevk alan bir kimsenin duâsı elbette makbûl olmaz.
Zîra Kudret: " Çirkin kokulu ağızla bana yaklaşma" buyuruyor.
Yine bu emirlerin yalnız zâhirî manâları ile değil, bunlara iç ma'nâlarınıda katarak ibâdet edilmesi rükündendir.
Çünki emirlerin yalnız zâhirini bilip zâhiri ile ibâdet etmek, dînin yarısını bilip yarısını ihmâl etmek demektir ki, ruhsuz cesed gibi olur.
Biraz önce geçen emr-i Peygamberî'de buyurulduğu gibi:
"Abdest alıp gözlerini Semâ'ya ref' ederek: (Eşhedü en lâ ilâhe illâllah vahdehû lâ şeriyke leh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve resûlüh) diyen kimseye elbette Cennetin kapıları feth olur, her hangisinden dilerse girebilir."
Resûl-i Zişân Efendimizin nutukları hakdır. Nasıl emretmişlerse öyle olması muhakkaktır.
İmdi: Ben kendi nefsime söyleyeyim acaba biz bu emri yaptığımız hâlde niye bu şekilleri göremiyoruz ?
Abdesti lâyıkı ile alamıyoruz da ondan.
Belki abdestin sûretine çok i'tinâ ediyoruz. Ellerimizi, ağzımızı, burnumuzu, yüzümüzü, hulâsa abdestde yıkanması, meshedilmesi lâzım gelen yerlerimizi lâyıkı ile yıkıyoruz. Fakat enfüsde bu hususları i'tinâ ile yapamıyoruz ...